Thursday 13 December 2012

Ege Sahillerinde Bekliyorum, Bir Türlü Unutamıyorum!


İlk Ege seyahatimiz 2011’de çok amaçlı turizm ateşesi olan sevgili anneciğimin aklından çıktı, dedi ki “Alalım eşyalarımızı bir ‘road trip’ yapalım bütün ege koylarını gezelim!” dedik tamam olur. Ayarlamalar yapıldı, butik otellerimiz seçildi, gidilecek koylar belirlendi, sıra sürücümüzü seçmeye  geldi.. Bu çok dikkat ve emek isteyen bir süreçti, sürücünün bizi doğru yerlere götürmesi ve her türlü baskı altında arabayı yine profesyonel bir şekilde kullanması gerekiyordu, bir de sol direksiyon hakimiyeti muhteşem olmalıydı! 8 kişiden 7si elendi ve geriye sadece tek bir kişi kalmıştı, o bütün taksi şoförlerini cebinden 100 kez çıkarırdı, kafasına tabanca bile dayanmış olsa sürebilecek kapasiitede olandı.. O o O sürücülerin kralı, yolların hastası Serhat Apakgün’den başkası değildi elbette!

Kafamızda deli sorular hayatımızda ilk defa böyle bir grupla böyle bir tatil yapıyorduk ve acaba nasıl olacak diye düşünmekten kendimizi alamıyorduk. Aramızda kitap kurdu, araştırma hastası olan sevgili ablacığım Demet Apakgün olmasaydı işimiz harbiden boruydu ya orası ayrı. Arabamızı alıp başladık yolculuğumuza cd’ler hazır, tatilimizin tema müziği “Danza Kuduro” eşliğinde asfaltı ağlata ağlata yol aldık 2011’deki duraklarımız Alaçatı, Yalıkavak, Bodrum ve Gümüşlüktü. Biz ilk tatilimizden o kadar zevk almıştık ve Ege’ye o kadar aşık olmuştuk ki 2012’de Ege sahillerinin gidilmeyen koyları olan Cunda ve Foça’ya gittik tabi buna ayrı yeten Kaz Dağlarınıda ziyaret ettik. Her butik otele girdiğimizde herkes zevkten dört köşeydi, kelimenin tam anlamıyla seçtiğimiz tüm butik oteller muazzam güzeldi.

Gelelim bizi can evimizden vuran konumuza tabiki Ege yemekleri!!

Tanrım şimdi bile düşündükçe ağzımın suları akıyor ve bayılıp tekrar ayılıyorum. Öncelikle yemeklerin lezzeti anlatılmaz yaşanır ama anlatmayı denemekte fayda var diye düşünüyorum.
Benim tek sevgilim, olmazsa olmazım “Beyaz Peynir” le başlayabilirim sanırım, o denli güzel ki gittiğimiz restaurantlarda yiyorsa o garson o beyaz peyniri masamıza getirmemeye dursun, içimdeki canavarı dışarı çıkarır o adamı o deniz kenarında boğardım heralde.

Ege’liler domates’e domat diyorlarmış onuda oraya gidince öğrendim adamlar haklı tabi çünkü domat yedikten sonra bizim yediklerimiz domates değil hormondan çılgına dönmüş iğrenç ne üdüğü belirsiz bir yaratık olduğunu anladık. Benim beyaz peynirimi geçtik, her gece nerdeyse Balık yedik, rakı-balık’a hayır diycek insan tanımıyorum, öyle biride varsa zaten kendini gidip Empire State’den atsın bir zahmet. Tekirdağ Altınseri eşliğinde Mezelerin baş taçları patlıcan salatası ve Deniz böğrülcesi bunlar o denli muhterikaydı ki masamızdaki bazı şahıslar (Kendisi ablam oluyor) yedikçe yeyip garson’dan daha torpilli olmaları konusunda uyarıda bile bulundular!! (Tanrım hiç normal değil bu hareketler.) Her gittiğimiz yerde insanları kahkahalarımız, enerjilerimiz ve “yemek yeme kapasitemizle” şoka veya hayranlığa uğrattıkdan sonra geldik hikayemizin bütün Ege tatilinin en unutulmaz anına..

AHTAPOT BEĞENDİ:
Hünkar beğendi’yi herkes biliyor sanırım, buda ahtapot beğendi işte. Garson bize öneride bulundu bu yemeği bizde tamam dedik getir koçum bakalım.. O Ahtapot ortaya geldi.. benim gözlerimden yaşlar akmaya başladı masadaki herkes bunalıma girdi! Böyle bir lezzet olamazdı, hayır bizim bu güne kadar yeyip bayıldığımız şeylerin artık bir anlamı kalmamıştı! Artık imkansızdı.. o beğendiden sonra bir daha asla normal yemeklerden asla ama asla zevk alamayacaktık.. Bitmişti artık herşey.. Bu küçük hafıza kaybı ve bunalımdan sonra hayatımıza kaldığımız yerden lokma eşliğinde devam ettik.

Her tatilimizin sonunda, herkes madur ve herkes bunalımda oluyordu, herkes birbirini telefonda arayıp ağlıyor ve Ege’ye dönmek istiyordu. 1 Haftalık Ege bunalımından sonra her insanın hayatına devam etmesi gerektiği gibi bizimde hayatımıza devam etmemiz gerekiyordu.

Bir ada insanı olarak her daim deniz’e ve güneşe ihtiyac duymakla kalmayıp şu anda bu yazıyı -5 derecede dışarda kar yağarken yazmış olmam bana dahada büyük acı veriyor.. Ama peşini bırakmayacağım Ahtapot ve Beyaz Peynir sizinle tekrar birlikte olacağız.
Sevgiler..
Aç ama gururlu bir küçük Ege Sevdalısı...

No comments:

Post a Comment