Wednesday 23 January 2013

Oyuncu ve Figüran


Bir hayat düşünün  yönetmenide sizsiniz yapımcısıda! Hangi karakterleri seçmek kime başrolü vermek veya kimi figüran yapmak size kalmış. İstediğiniz insanı filminizin odak noktası yapar istemediğinizi çıkarırsınız.. Sevmediğiniz insana ‘kötü adam’ rolünü verir seyircinin ondan nefret etmesinden haz alırsınız sevdiğiniz insanın ise filmin ‘başrolünü’ verirsiniz oda seyirci tarafından ve genelde yönetmen tarafından daha çok sevilen karakter olur. Hiç ortalıkta görmek istemediğiniz insanı ise sadece figüran yapar tek bir replik bile vermezsiniz. Herkesin söyleyeceği replikleri oynayacakları oyunu siz belirlersiniz. Hayal gibi değil mi? Yada keşke dediğinizi duyar gibiyim.

Aslında hayal değil gerçek, şu anda yaşadığınız hayat aslında sizin eseriniz, sizin filminiz ve sürekli gösterimde olan ‘devamı bir sonraki filmde’ diye devam eden bir film. Senaryo sizin elinizde ve senaryo’yu beyenip onaylayanda sizsiniz aslında..insanları hayatımıza biz sokuyoruz ellerinede bir senaryo veriyoruz ve biz o senaryoya ne yazdıysak onu yönetiyoruz.. Kötü adam'ın bir anda çiçekler açıp aslında esas adam olmasını bekliyoruz aynı seyircininde beklediği gibi ama farkında olmuyoruz o adam hep kötü ve aslında o karakterin yaratıcısı onu filme sokanda  biziz..oynaması gereken rolü de biz belirleriz..

Ama yönetmende biziz onu filmden çıkarmakta bizim görevimiz. Ama bu filmde, sizin filminizde, en önemli nokta ise kimi "figüran" kimi ise "baş rol oyuncusu" yapmayı bilmek.. Kime hak ettiği rolü veya kime hak etmediği rolu vermek..
Hayattada böyle bence, kim sadece repliksiz figüran olmayı hak ediyorsa ona hakkını, kim baş rolü hak ediyorsa onada başrolü vermek gerek.. O zaman bu hayat gişe rekortmeni olur onun dışında tam tersini yaparsak eğer sadece keşkelerle dolu olan başarısız bir film olur..

Devamı olan bir film olduğu için ilk filmdeki hatayı yapmayacak bu yönetmen, hatalarından ders alacak ki keşkelerle devam etmesin “Iyiki bu hatayı yaptımda doğru role uygun insanları buldum, iyiki bu hataları yaptımda filmim gişe rekortmeni oldu." Demeli..

Sayın Yönetmenlerim bütün beyaz perdeler sizin... O zaman hadi başlayın filminizi çekmeye.. Bizde keyifle izleyelim... Ve Motor...

Tuesday 15 January 2013

Gereksiz Geceler.


Benim bu gecelere garezim var kardeşim! Ne biçim bohem, gereksiz bir varlık bu gece diye tabir ettiğimiz mendebur! Geldim yine odama, yalnız başıma oturuyorum, Itunes’unda garezimi var bana anlamış değilim, shuffle diye tabir ettiğimiz karışık çalma moduna aldım itunes’u..
2500 adet şarkının içinden bula bula Cem Adrian’lar, Volkan Konak’lar, Emre Aydın’lar.. hatta ve hatta Ahmet Kaya bile varmış listemde hiç haberim yok onu bile çaldı şerefsiz.

E bu şarkılar çalınca insan ders çalışırmı? Çalışamaz.. Twitter’a bakıyorum herkes aşk acısı içinde, herkes birine bağımlı, yanımda olsada uyusam modunda.. Bu twitter’ında bir kullanma klavuzu var sanırım, sabahları sabah uyanamamakla ilgili tweet atılır, öğlen yemek veya bir futbol konusu akşamına ver yansın öyle bir moda giriyorlar ki sanırsın internet üzerinden rakı masası kurulmuş, o kız buraya gelecek deyu bağırıyor millet.

E ben niye oturmayım şimdi bu masaya?
Benim ne eksiğim var? Çektim bir sandalye, oturdum bende okuyorum herkesin yazdıklarını. .

Ve şimdi jileti alıp her tarafımı kesesim var, sanki ben terkedildim, sanki ben nişanlımdan ayrıldım, sanki ben aldatıldım o derece hüzünlendim. Hayır kime sorsan benim bir adet kalas olduğumu herkes söyler ne gereği var bu kadar duygulanmanın şu anda, onu anlayan biri varsa da beri gelsin lütfen, derdim olsa hadi neyse, tek derdim şu anda çay yapmak için mutfağın çok uzakta olması o kadar yani..

FaceBookda aynı şekilde, sabah uyanınca paylaş bakalım Ahmet Kaya ya da Badem, 1 tane beğeni alırsa ne olayım ama saat 22.00 itibariyle paylaş sana 30 beğeni garanti..

Bu neyin kafası insan beyninde bu neyin kargaşası ben çözebilmiş değilim, şimdi bunu yazıyorum gece olduğu için ha sabah kalktığımda bu yazıyı tekrar okuduğumda silebilebilecek kapasitedeyim ya o ayrı.

Neyse yeni bir playlist yapayım bari, Mezdeke’de olsun içinde.. Belki çalışırım’da, en azından bu bohem saatlerimden  kurtulurum, ve normal dertsiz tasasız hayatıma devam ederim.

Bu gece gelen bunalımlara da bir çözüm bulmak lazım, bizde insanız! Sırf şu anki gereksiz bunalımımdan ötürü ömrümden 8 sene gitti!!

Bu 8 seneyi geri kazanmak için yeni bir Playlist şart aga !

Saturday 12 January 2013

Kahküllü mü? Kahkülsüz mü?

Bugüne kadar kesinlikle tespit ettiğim bir şey varsa oda hayatın hep ikilimlerle dolu olduğudur.. ya evet vardır ya da hayır.. ya bu gece çıkılacaktır yada evde oturulacaktır.. ya et ya tavuk.. ya pilav ya da makarna.. hep bu ikilemlerle geçip gidiyor hayat.. ne zaman birini seçsek hep aklımız diğerinde kalıyor buna rağmen alışık olduklarımızdan asla vazgeçemiyoruz. Bir gün "At etimi? Yoksa Kuzu etimi?" diye sorsalar hepimiz kuzuyu seçeriz.. Farklılıklara açık değiliz aslında, ne zaman farklı bir insan görsek mesela her tarafında piercing ve dövme olan, acaip, uzaylı gibi giyinen ( dikkatinizi çekerim ben bile giyinişi farklı bulup uzaylı gibi giyinen dedim) birini görsek aval aval bakar, "ne biçim insan?"Ya da "ne cesaret bee!" diye düşünürüz!!

Bir kitapta okumuştum, yazar okuyucularına soruyordu "eğer yeterli Cesaretiniz olsaydı yapacağınız ilk şey ne olurdu?" diye.. durup düşünmüştüm.. yeterli param ve zamanım olsa neler yapabileceiğimi biliyordum, peki ya cesaret? Onu hiç düşünmemiştim. Başladım düşünmeye iki buçuk saatin sonunda ne yapacağımı bulmuştum. Sırt çantamı alıp, okulu bırakıp, İstanbul'a giderdim.. Tabi öyle bir cesareti kim kaybetmiş ki ben bulayım?!

Cesaretsiz olmamız aslında yaşadığımız hayatın ne kadar düzenli olduğuna dair bir işarette olabilir, bir anlık cesaret yüzünden çıkabilecek kötü sonuçları düşünür ölçüp tartar ve o işi yapmamayı uygun görürürüz. Peki bu kadar dikkatli, herşeyi ölçüp tartarak hayatı yaşamaya hayat denir mi? Robottan bir farkımız kalırmı? Bence kalmaz, sadece hislerimiz bizi robottan farklı kılar..hoş onuda cesaretsizliğimiz yüzünden yavaş yavaş kaybediyoruz..kendi adıma konuşmam gerekirse ben tam bir odun'a dönüşüyorum..

Günlerdir hep bunları düşünüp durdum..O yüzden bugün uyandığımda bir karar aldım, alışılmışın dışına çıkacaktım ve kalktım geldim kuaförüme. Kahkül kessemmi diye daha düşünmeden cesaretim benden önce "Kahkül keselim!" Diye ortaya atıldı, ve kestik! Şu anda farklı bir insana bakıyor gibiyim aynada, ama daha mutlu.. Ego'mun tavan yaptığınıda söyleyebilirim, cesaretimi kullandım ve sonucuda bence gayet güzel oldu.

Peki siz ne dersiniz?? Bir adım atıp cesaretinizi kullanacakmısınız? Yoksa hayatınıza kaldığınız yerden rutinden çıkmadan devam mı edeceksiniz? Hayatınız "kahküllü" mü? Geçecek yoksa "kahkülsüz" mü?

Ve şunuda söylemeden geçemeyceğim, Bir kız eğer saçında bir değişiklik yapmaya karar vermişse bu hayatındada büyük bir değişiklik yapmaya karar vermiş demektir.
Bende de bir değişiklikler var bu ara, kahkülle başladım, bu gazla devam edersem okuluda bırakırım, o yüzden, eğer olurda beni bir gün yolda elimde gitarla dilenirken görürseniz hiç şaşırmayın..benden söylemesi..

Tuesday 8 January 2013

Canlı Yayını Reddeden Kadın.

Bir Kadın tanıyorum, koskoca bir otel çekip çeviren aynı anda evde iki tane deli çocukla uğraşan..

Bir kadın tanıyorum yanlız başına çok büyük zorluklara göğüs geren, ve bunu ailesine nerdeyse hiç belli etmeyen..

Bir Kadın tanıyorum, gece işinden evine gelen ve sadece 1 saatte ev hanımlarının bütün gün uğraşıp ancakta çıkarttıkları yemek sayısı kadar yemek çıkaran..

Bir kadın tanıyorum, bu kadar işinin arasında eviyle ilgilenen ve aynı zamanda kendine zaman ayıran..sporuna giden ve bakımına zaman ayıran..

Bir kadın tanıyorum, yorgun olduğu halde çocuklarınn mutluluğu için 10 tane işin peşinden koşan.. Hayır işlerine zaman ayıran, herkesi kendinden önce düşünen.

Bir kadın tanıyorum, turizm programındaki canlı yayın bağlantısını sırf ailesiyle yemek yediği için reddeden..

Öyle bir kadın ki, Sarah Jessica Parker'ın rol aldığı "ı don't know how she does it" filmine taş çıkartan.. Herhangi bir problemi anında en pratik yöntemlerle çözen..

Bu kadar işinin arasında aynı zamanda enerjik olan, benim gibi 20 yaşındaki gençleri 1000 defa cebinden çıkaran..

Herşeyi çözebilirimde.. Bu kadının bu kadar şeyi nasıl yaptığını 20 senedir çözemedim..
Ve sanırım asla'da çözemeyeceğim...
Çözebilende beri gelsin..
Diyceklerim bu kadar.


Sunday 6 January 2013

Yüksek Ökçeli Pabuçlar.



Tatilimiz başladığında hiç vakit kaybetmeden 3 arkadaş toplandık biz.. Başladık şaraplarımız yudumlamaya.. O şaraplar akıp giderken bizim içimizde tuttuğumuz ve kendimize bile itiraf edemediğimiz şeylerde akıp gitti masada.. Bu kadar senelik arkadaşlığımızda hiç bu denli dürüst olmamıştık birbirimize.. Ha tabi içten içe biliyorduk birbirimizin neler hissettiğini ama sesli söylemeye korkuyorduk.. Söyledikçe içiyorduk, içtikçe söylüyorduk.. Nedendir bilinmez saatlerce oturduk, yan masada tanıdık varmış aman hareketlerimize dikkat edelim falandı feslikandı ilk defa hiç dikkat  etmedik.. Soran olursada  sarhoş olmadığımız halde sarhoştuk hatırlamıyoruz deriz dedik!

O gece çektik altımıza “Yüksek Ökçeli Pabuçlarımızı”, o pabuçlar öyle pabuçlar ki ağzı olsa neler anlatacak.. nerelere gitti o pabuçlar, neler gördü, neler yaşadı, neler hissetti, hangi mekanlarda bulundu.. kiminle veya kim olmadan??

Sokaklara karşı durdu o pabuçlar bütün gece.. eski anılar canlandı gözlerinde.. baktı etrafa.. yanında olmayan diğer düz pabuçlara.. hayallerini kurdu o pabuçların..esas aklında olan bir pabuç vardı.. Düşündü durdu.. yanında olsaydı neler olurdu? Güzel mi olurdu yoksa daha mı kötü?
Yarım kalmışları hatırladı aniden.. yoldan geçen başka bir pabuç yüzünden kafasında yaşananlar belirdi tekrardan.. Hüzünlendi.. bu ülkeden neden bu kadar tiksindiğini neden bu kadar soğuduğunun asıl sebebini hatırladı ansızın..Neden bu sokaklarda yürümek istemediğini düşündü.. Üzüldü.. Sorguladı.. Bağırdı, çağırdı, ağladı.. Neden artık yanında başka bir pabuç istemediğini sorguladı.. yarım kalmış başka bir pabuç yüzünden.. kendiside çok eski değildi zaten, yeni bir pabuca alışmak istemiyordu.. o eski olan pabucu istiyordu.. bunu söyleyemiyordu ama.. söylesede bir şey değişmeyeceğini biliyordu..Küçük bir tebessüm belirdi yüzünde..
Üzüldü..  ve uzun bir süre daha bu mekana gelemeyceğini hatta gelmeyeceğini hatırladı.. bir burukluk oldu içinde.. yine suçu kendinde aramaya başladı.. Bulamadı.. ve gecenin sonunda yine arabasına yürüdü o pabuçlar, yalnız yanında eksik olan pabuçların hayaliyle.. Gecenin karanlığında yolda yine düşündü durdu... Değermiydi dedi?? Bütün bu acıya değermiydi.. Yeni bir pabuç ne zaman belirecek yanında diye düşündü.. Doğru zaman ne zamandı? Şimdimi yoksa daha sonramı.. Şimdiki pabuçlara alışmaya başlamakmı gerek dedi.. Yoksa eski pabuçlara takılı kalmakmı?

Bilmiyordu.. Yürüdü evine “Yüksek Ökçeli Pabuçlar”.. Dolaptaki yerlerini aldılar.. Bir sonraki gece’ye çıkmayı bekleyerek.. düşünerek.. Kafasındaki sorulara cevap bulamadan.. Uyumaya başladı ve bir sonraki gece’ye kadar da uyanmayacaktı...