Friday 31 January 2014

Tekrardan Çocuk Olsak Mesela..

Geçen gün küçüklük resimlerime bakınca hatırladım aslında ne kadar özlediğimi çocuk olmayı, güçsüz olmayı..  Bugünlerde bana birşeyler oluyor.. Hayatımda bilipte aslında bilmediğim güzel değişiklikler, üniversite’nin son ayları.. Büyüyorsun işte..  Büyüdükçe bazı şeylerin kıymeti artıyor bazılarının azalıyor. Eskiden çok önem verdiğim şeyler önemsiz, önem vermediğim şeyler önemli oluyor. Sonra bir anda kaybetme korkusu bastırıyor içimi..

Eskiden herşey çok daha kolaydı, büyümenin iğrenç bir şey olduğunu ben geçtiğimiz bu iki senede öğrendim.. Esas büyümenin ne demek olduğunu üniversite’ye geldiğimde anlayacağımı sanmıştım.. Ama gel gör ki şimdi şimdi anlıyorum.. İlk geldiğimde “Oh be! Özgürlük, anne baba yok, karışan yok, kendi kendinin patronusun! Yes be! İşte bu!” dedim.. Yalnızlık müthiş bir şey dedim, kendi kendine yetmenin ne demek olduğunu, zorlukların altından yalnız başına kalkmanın, bir nebze olsa da kendi ayakların üstünde durmanın ne demek olduğunu anladım.. Kimse söylemedi ki kendi ayaklarının üstünde durmanın bu kadar yorucu olacağını.. Bırakıyorlar kendi başına, artık kendi kendinin patronusun hayatına kendin yön vereceksin diyorlar.. Üniversite’yi bitirdikten sonra, hayatına nasıl devam edeceğini, nereye gideceğini, ne yapacağını sana bırakıyorlar.. Müthiş bir şey.. Aslında değil..

Hasta oluyorsun, çorba yapacak annen yok, boğazına iyi gelecek viski ve ballı şurup’u hazırlayacak babacığın yok yanında.. Uzakta.. Yan odaya gidip sarılacağın ailen yok.. Varsa yoksa kendin varsın, yalnızsın.. Çocuk olsaydın, çocuk bile değil, lise de olsaydın en ufak bir problemde gidip ağlayabileceğin ailen yok.. Çok uzaktalar.. Özlüyorsun, deli gibi.. Zaman akıp gidiyor, tutamıyorsun, bir tutsan.. Bir durdursan bu zaman’ı... İçine sine sine sarılsan ailene, zaman’ın akıp gitmesinden korkmadan.. Düştüğünde tutsa seni.. Utanmadan yaralarını açabilsen, bir sarı ilaç getirseler sana, iyileştirseler.. Olmuyor.. Kendi başınasın, aileni düşünüyorsun, baş ettiğin problemlerden bahsedemiyorsun.. Süperkahraman olan baban ve annen’e hiçbirşey anlatamıyorsun, üzülmesinler diye.. Uzaktalar, kafalarında bin bir türlü şey var zaten, bir de beni düşünmesinler, bir de bana üzülmesinler diyorsun.. Ama en çokta onlara ihtiyacın olduğunu biliyorsun.. Bir sarılsan, bütün yaraların kapanacak, bütün problemler çözülebilecekmiş gibi geliyor.. Büyüyorsun işte.. Alışıyorsun buna da.. Biliyorsunda her konuda yanında olduklarını, ne yanlış yaparsan yap seni kabul edecek tek ve yegane insan olduklarını, ama susuyorsun, bir şey söyleyemiyorsun..

Eskiden olsa, babam bizi Pazar sabah’ı “Get up stand up, fight for your rights!” şarkısıyla öperek uyandırsa.. Annem televizyonu’nu açsa, çay yapsa, Pazar sabahlarının vazgeçilmezi olan Bereket Pidelerinin kokuları doldursa evin içini.. Kahkahalar çıksa, saçma sapan konulardan konuşsak, sohbet etsek.. Sonra teyzemler gelse, kahve yapıp dedikodu yapsak.. Eskiden hep böyle geçerdi günlerimiz.. Bize normal bir gün gibi gelirdi, gel gör ki aslında en güzel günlerim o zamanlarmış..

Burda kalkıyorsun, kendin hazırlıyorsun kahvaltını, Pazar’ların eski anlamları kalmamış, kendi kendine başka anlamlar yüklemeye çalışıyorsun, işe de yarıyor ama aynı tadı vermiyor..

Ben yine çocuk olmak istiyorum, kazık kadar kız olsamda yine babamın ve annemin kucağına oturmak istiyorum.. Büyümek istemiyorum ben, hayata atılmak, kendi paramı kazanmak istemiyorum bugün.. Bugün mezun olmak’ta istemiyorum.. Kendi hayat özgürlüğümü veya ekonomik özgürlüğümü kazanmak istemiyorum..

Ben yine babasının dizinin dibinde, annesinin kucağında, onlara muhtaç olan, onlarsız nefes bile alamayan küçük bir çocuk olmak istiyorum..


Tuesday 14 January 2014

Cevaplar Kitabı

Geçen gün, yine arkadaşlarla biz Kıbrıs'ımın en güzel yerlerinden biri olarak gördüğüm Lefkoşa'da surlar içini bir ziyaret'e gittik.. Büyük Han'a spesifik olmak gerekirse.. Hava güzel dedik bir kahveni içmeye geliriz Büyük Hancığım diye düşünüp düştük yollara.. Ben o surlar içini o kadar çok seviyorum ki, bana hep eskiyi hatırlatıyor.. Düşündürüyor'da kaç senelik duvarlar ve surlar, ne savaşlar ne barışmalar, kaç hayat, kaç aşk, kaç hatıra barındırdığını düşündükçe merakla doluyor içim.. Her tarafında hiç bilipte görmediğim ama sanki hep birilerinin anıları varmış gibi geliyor.. Yaşanmışlık olduğunu hatırlatıyor, bizden önce olanların yaşanmışlıkları ve bizden sonra geleceklerin yaşanacaklarını yansıtıyor bana.. 

O kadar yaşanmışlık arasına girmeminde sebeplerinden biri Büyük Han'da eski bir kitapçının olması.. Daha önceden başkalarının okuduğu kitaplar satılıyor, buram buram yaşanmışlık! Ben her ne kadar yeni bir kitap alma taraftarı isem de onlardan bir tane almak istedim, belki içinde bir not bulurum ya da merak ettiğim o yaşanmışlıklardan bir parça.. Bakınmaya başladım ve bir kitap gözüme çarptı.. Kitabın adı "Cevaplar Kitabı".. Allah allah dedim bu nedir acaba diye göz gezdirmeye başladım.. 

Ne olsa beğenirsiniz efendim? Bu kitap işte hayatta cevabını bilmediğin veya emin olmadığın soruların cevabını veriyormuş, bak sen, ne akıllı kitapmış.. Bir kitap senin bütün hayatını, yaşadıklarını bilecekte sen içinden soruyu geçirip işte sayfaları çevirince karşına çıkan cevap doğruymuş da bilmem ne.. Ya allah aşkına bu kitabı yayınlayan kitap evine mi yanayım? Yazan yazaramı yanayım? Yoksa alan tüketiciyemi? Deneyim dedim herhalde enerji ile ilgili bişeyleri var dedim çünkü başka türlü bir çıkış yolu bulamadım, inanayım bari dedim, denedim.. 

Sorumu çok spesifik tuttum işte "bu sene iyi bir ortalama ile mezun olabilecekmiyim?" Gibi bir soru.. Cevabı ya evet ya da hayır olması gereken bir soru.. Cevap ne olsa beğenirsiniz "Denemeye devam et, ruh ikizin çok yakında." Haydaa.. Gerçekten soruma aradığım cevabı bulmuştum.. La havleee.. Yani ilk çok müthiş bir fikir gibi gelmişti bana, yani düşünsenize kafanızda bir soru var ve çat bir kitapta hepsinin cevapları yatıyor.. Düşünün, bu akşam ne yesem? Ispanak! Nasıl müthiş değil mi? 

Ya da olsa bir kitap, ne hissettiğimizi kelimelere dökse, içimizi okusa bize de cevaplar verse, aklımız ve kalbimiz bir kum ve su karışımı gibi karıştığında ayırabilecek olan süzgeç olsa.. Karışıklıkları çözse, her soruya cevap bulsa.. Bizde kendimizi yemekten, sorgulamaktan, düşünmekten bu kadar kafamızdaki sayısız senaryodan kurtarsak.. Güzel olurdu .. İşte bu kitap'ta öyle bir şeydi, teorik olarak güzel ama pratikte biraz imkansız.. Düşünce müthiş, insanoğlunun tamda istediği şey.. Düşünsenize kitabı geçtim direk önümüzde kocaman bir kütüphane olsa, bütün kitaplar kategorisine göre sıralanmış, kafanda beliren sorunun konusuna göre kitap seçiyorsun o kütüphane'den ve cevabın önünde..

 Düşünsene sorun var ve cevabı önünde, direk Ütopya'da yaşamak gibi bir şey.. Ama gel gör ki, bizi biz yapan bu sorular.. Herşey kolay olsaydı İsviçre'deki gibi hayat çok kolay hop intihar edelim biz tarzı bir duruma düşünebilirdik.. Sorgulamak için yaratıldık, sormak öğrenmek keşfetmek için.. Yavaş yavaş, hata yaparak, sorulara yanlış cevaplar vererek yaşamak özümüzdeki.. Deforme olarak görüledebilir ama insan olmak böyle bir şey..

Cevaplar Kitabı olsaydı güzel olurdu ama ya, yani en azından kişi başına yılda bir kere sormak için kullanmanın bir mahsuru olmazdı bence. Kısmet, belki oda olur bir gün.. Şaşırtın bizi bilim adamları, şaşırtın! :)