Sunday 13 April 2014

Bizi Değil Disney Filmlerini Suçlayın..

Disney filmleri ile büyümüş bir kız olarak yaşım kaç olursa olsun, Disney hangi filmi çıkarırsa çıkarsın izlerim, bunda utanacak gocunacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Disney filmlerinden kastım, Pamuk Prenses, Aladdin, Uyuyan Güzel ve daha bir çoğundan bahsediyorum, Hannah Montana ya da Zack and Cody gibi dizilerden değil.

Geçenlerde Disney’in Frozen isimli filmini izledim, ve bayıldım! Film zaten en iyi animasyon film dalında Oscar almış ben kimim ki bu filmi beyenmeyeceğim? Onu geçtim bu film’i ben kesinlikle ilerde çocuğum olursa özellikle kızım olursa ona da izleteceğim, bizim gibi hayal dünyasında yaşamasın yavrucak. Bizim bildiğimiz Disney filmlerinden çok farklıydı bu film.

Bize eski Disney filmleri neler öğretmişti öncelikle kısaca onları hatırlayalım.
               -Mükemmel olmamız gerektiğini, kız dediğin bakımlı, saçları taranmış, incecik belli ve minik ufak tefek bir şey olmamız gerektiğini,
              -Beyaz atlı prensimizin geleceğini, ve gerçekten zengin, işi gücü yerinde, yakışıklı ve aşkla bakan gözleri gördüğümüzde işte o beyaz atlı prensimizin olacağını ve karşımıza çıkan her erkeğin böyle olacağını,
              - Herşeyin bir müzikal gibi olacağını ve gerçek aşk’ın sadece bir erkek ve bir kadın’ın arasında olabileceğini, hiç bir şeyi gelecekte evleneceğimiz erkek’ten fazla sevemeyceğimizi,
              -Kısacası, güzel olduktan sonra karşımıza ilk çıkan erkek hayatımızın aşk’ı ve evleneceğimiz adam olduğu...  En fenasıda, evlendikten sonra ne olduğunu bilmememiz.. “.. and they lived happily ever after..” bu cümle var ya bu cümle.. bu cümle bizi bitirdi.. Peri masalları ve gerçeklik arasındaki farkı görmememizi sağladı. Birini bulduktan sonra ayrılmanın ne demek olduğunu biz gerçek hayattan öğrendik ve bu çok acıttı. Bizi hazırlamadığın için çok mersi Disney!!!

Peki Frozen’da öğretilen şeyler ne idi?





Öncelikle ilk sahnelerdeki bu uyanma sahnesi! Allahım, çizenin ellerine sağlık, senaryo’da buna yer verenin aklına sağlık! Evet baylar biz kızlar aslında böyle uyanıyoruz! Rapunzeldeki veya Uyuyan Güzel’deki gibi full makyaj ve mükemmel saçlar ile değil. Boom Reality! Bu hem ilerde bunu izledikten sonra büyüyen hanım kızlarımız için kendine güven teşkil ediyor ve onlarla birlikte olacak olan oğlanlarında beklentilerini düşürüyor! Biz hiç bu kadar şanslı olamadık, varsa yoksa Barbie bebek gibi uyanmaktı hayallerimiz, ama olmadı, bir prenses’te bizim gibi uyanıyor diye bilinç altına işledimi çocuklara, well played Disney well played.         


      İkinci olarak, bu sahne! Teşekkürler senaristler, teşekkürler Disney! Evet çocuklar ilk gördüğünüz adam ile evlenemezsiniz. Bunuda biz 21 yaşına gelmeden önceki filmlerdede kullansalardı ya. Ama yok, ne gereği var, biz her ilk karşımıza çıkan adam ile evlenmeyi sizin önceki filmlerden öğrendik, şimdiki çocuklar çok şanslı ya, valla.
-          



      Evet pek beyaz atlı olmayan Prens, prensesimiz bu iyi aile çocuğu prens ile evlenmek istiyordu, ilk görüşte aşk sanıyordu.. Ama ne çıktı? Bu çocuğumuz sadece kraliyeti ele geçirmeye çalışıyormuş! Bakışlar öyle söylemiyor ama di mi? Bende izlerken öyle düşünmüştüm, hatta filmin sonlarında yaptığı şeytanlıkları görünce şaşırmıştım, “Bu bizim prens değil miydi ya?” Diye düşündüm, burdan çıkarttığımız ders ise, her atıyla gelen prens prens değildir çocuklar.



-         



      

       Beyaz atlı prensimizden sonra, bir de köy’de kendi işini yapan bir delikanlımız var burda, resimde göründüğü gibi ekmeğinin peşinde koşturan bir delikanlı. İlk bakışta aşk olmadı tabii ki prensesimiz ve bu delikanlı arasında, hatta birbirlerine gıcık bile oluyorlardı. Bizim çocuk prensesimize sadece yardım ediyordu, sonrasında ise aralarında kıvılcım olmaya başlamıştı tabii. Burdan çıkarttığımız ders, illa ki hayatımızın prensinin gerçekte prens olmasına gerek yok, herhangi bir olabilir. Önemli olan, iyi bir kişiliğe sahip olması ve bizi gerçekten sevmesi, gerisi boş. Bir prensesin bir köy mensubu ile birlikte olduğunu görüyoruz burada. Bunu göstermenin tam zamanıydı Disney, artık büyüyecek delikanlılarımız fiyakalı araba ile değil fiyakalı bir kişilik ile hanım kızlarımızı tavlayabilecekler. Tam da medya’dan ümidimi kesmiştim, rahatladım.




-         
Ve Olaf! Gerçek dost, bu kardanadamımız dostu için kendini erimeye bile feda etmişti.. İşte gerçek dostluk.. Sadece kendi çıkarları için dost diye geçinen insanlar ve gerçek dost arasındaki farkı da bu kardanadamımız sayesinde gençlerimiz öğrenecek sağolsunlar.
-         






Son olarak gerçek aşk.. Yaşasın, sonunda bunu düşünebildiniz senarist arkadaşlarım.. İki kardeş arasındaki aşk gerçek aşk olarak çıkıyor bu film’de ve hayattaki gerçeklikleri yine en güzelinden gençlerimize empoze ediyor bu sahne, kim gelirse gelsin gerçek sevginin ve gerçek aşk’ın, karşılıksız aşk’ın aile olduğunu savunuyor! Böylelikle hanım kızlarımız hayal dünyasından çıkıp, biraz daha gerçeklikle bağlantı  kurabiliyorlar!

-         Yine her Disney film’inde olduğu gibi bu film’de de sihir baş rol de tabii ki.. Burdan çıkarttığımız ders ise, ne isterse olsun, ne kadar gerçeklik olursa olsun, bazı gerçeklikte bile biraz sihir işimize yarayabilir, ve ne zaman ne olacağı hiç belli olmaz.Sadece o minik kıvılcımı beklemek lazım, insan’ın sihir’i kendi içindedir.. nasıl ve ne zaman kullanacağı ise sadece kendine bağlıdır.

Teşekkürler Disney, teşekkürler senaristler ve emeği geçen herkes, 21 yaşında olupta hala bizi animasyon filmleri ile etkilemek her yiğidin harcı değil. Hep böyleydi ve hep böyle olacak, Disney filmleri ile büyüdük onlar ile yaşamımıza devam edeceğiz sanırım, içimizde hiç büyümeyecek bir çocuk bıraktığınız için tekrardan teşekkürler Disney!


Saturday 5 April 2014

Çelişkiler ve Profiteroller

Açık konuşmam gerekirse benim içim şişti artık ciddi konu yazmaktan, okumaktan ve konuşmaktan . İğrenç saçma sapan haberler her gün gündemde, insan olmaktan utandığım, iğrençliklerle dolu bir sürü gündem ve haber almış başını gidiyor. Yok tavuğa tecavüz, yok twitter'ın kapanması, yok Türkiye'nin seçimleri, yok yazmamız gereken tezler, yok iş başvuruları, yok master başvuruları, yok ortalama tutturma çabaları.. Yok yok yok! Ay bunaldım yeminlen çok bunaldım. Geçtiğimiz günlerde bir nefes alamadık ki anasını satayım. 1 haftalığına Kıbrıs'a gittik ordada zaten bu olaylar peş peşe kafamızı meşgul etti. 

Onu geçtim, herşeyi geçtim bir de yaz geliyor allaaahh... Herkes gym'de, herkes bütün kış çalışarak elde etmeye çalıştıkları ve elde ettikleri vücutları gösteriyor.. Ben napıyorum? Önümde kocaman bir içi kremşanti ile doldurulmuş profiterol parçaları ile bu insanların vücutlarına bakıp, ağlıyorum. Hayır şimdi tatlıyı kessem, diet'e girsem, spor'a başlasam ancak yaz sonuna istediğim gibi bir vücuda sahip olurum. E ne anladık biz bu işten? Ne de olsa o zamana kadar kış gelecek, zaten kış'ta bol kazak giyerek göbeğimizi ve kot pantolon giyerek selülitlerimizi saklayabiliriz. Çelişki dolu bir hafta geçirdim açıkcası. O olsa öbürü olmaz, öbürü olsa diğeri olmaz. Bir şeye sahipken diğerine sahip olamıyorsun abi. İstese insan herşeye sahip olurmuş, yok canısı olmuyor öyle şey, siz hiç duydunuzmu hiç çalışmadan, kitabın kapağını bile açmadan sadece istediği için çok yüksek notlara sahip olan birini? Duyduysanızda inanmayın, saman altından su yürütür o, mutlaka çalışmıştır herkesten gizli. Tamam istediğini elde etmek için çalışmak çabalamak gerek, kimine göre çok kimine göre az.. AMA! Hem gezip, hem tozup, hiç bir fedakarlık yapmadan yüksek not almak imkansız, en azından benim için. Hem onu, hem onu yapamıyorsun işte. Birinden birini bırakacaksın, fedakarlıkmı neyse bununda adı.. Laf. 

Hep çelişki tam çelişki... Bakmayın siz böyle lafazanlık yaptığıma.. Çalışmaktan hep bu düşüncelerim.. Geleceğim belli değil, 5 dakika sonra ne olacağım belli değil ama burada ben dışarıda açan mis gibi güneşi sırf geleceğinden bile emin olamadığım bir gelecek için harcıyorum. Elimde olan en güzel zamanlarımı, yılın en güzel zamanını evde kapalı harcıyorum, ne için? Kocaman bir belirsizlik için. 

Düşün düşün, yaz yaz bi bok değişeceği yok, eşşecik gibi evde oturup çalışıp, çalışırken de ne varsa yeyip günün sonunda yüksek not ve kocaman bir göbek ile inşallah bu üniversiteyi de bitireceğim. 

Bitiremezsem de zaten pılımı pırtımı toplayıp Congo'ya yerleşip ota böceğe tapacağım. 

Yeter bu kadar lafazanlık şimdilik, daha büyütmem gereken bir göbeğim ve yükseltmem gereken notlarım var.