Saturday 23 March 2013

Külkedisi ve Beyaz Ferrari’li Prens


Bir grup arkadaş bir gece dışarı çıkmışlar, İstanbul’da ünlü bir klüpmüş bu gittikleri yer.. Yerlisi değiller İstanbul’un bilmiyorlar, akıntıya katılır gibi gitmişler o klübe.. Herkes şık şıkırdım giyinmiş kapıda up uzun bir sıra var, girişte’de kocaman gövdeli iki adam var.. Sanki bir yanlışlarını arar gibi süzüyorlar bizimkileri, bide aşşağılıyarak bakıyor bir tanesi..  

“Davetli listesinde adınız yok, sizi içeriye alamayız” deyip arkasını dönüyor , tam o sırada Beyaz Ferrarisi ile bir prens yaklaşıyor.. Hani çocukken izlediğimiz ve hep hayran kaldığımız prensler olur ya aynısı.. Bir havayla iniyor arabasından, gözü kıza takılıyor, kızda ona.. Hayran hayran bakıyor kız.. Bu gerçek olamaz diye geçiriyor kız içinden, Prens’de bakıyor kızın güzelliğinden kafası bulanmış bir şekilde “Utanır insan bu kadar güzel olunur mu?!” Diyor içinden.. Kız bakıyor, adeta kaybolmuş gibi .. Mankenleri kıskandıracak kadar uzun boyu, karşısındaki insanı gülüşüyle bayıltacak kadar güzel bir gülümsemesi, gerçek olamayacak kadar müthiş karizması.. ve aralarındaki sınıf farkı..

Prens gidiyor kapıdaki görevlilere..
“Onlar benim misafirim bırakın girsinler” diyor.. adamın cebinede iki tane mavi banknot bırakıyor..  Kızı tutuyor elinden, içeriye birlikte yürüyorlar..Kız’ın üstünde bembeyaz kısa bir elbise, dudaklarında kırmızı bir ruj, saçları dalgalı dağınık.. Kız Prens’e bakıyor.. Prens’te kıza..Prens en sonunda sessizliğini bozuyor.. ‘Seni burada ilk defa görüyorum .. Hayatımda gördüğüm en güzel bayansın. Gerçek olamayacak kadar güzel, İstanbul’u utandıracak kadar büyüleyicisin.. Nerden çıktın sen?” diyor bembeyaz dişlerini ve müthiş gülümsemesini göstererek..   Aniden mekan boşalıyor..
Arka fonda The Fray- You Found Me çalıyor.. Dans ediyorlar..
Zaman duruyor adeta.. Kız dua ediyor.. Allahım bitmesin bu gece, rüya’da gibiyim diyor.. İnanamıyor..
Kız dönüp bakıyor, kendini Prens’in kollarına bırakmış.. “ Yeni geldim, buralı değilim, yabancıyım bu şehre ve insanlarınada..” diyor.. Prens sarılıyor ve kulağına fısıldıyor.. “Buralı olamazsın zaten..bambaşka bir dünya’dan gelmişsin belli.. Sen nerdeydin şimdiye kadar?” diyor..

Kız mutluluk sarhoşu olmuş..  Prens’in gözlerinin içine bakıyor..
“Orda burda şurda.. hiç bir zaman kendimi tek bir yere ait hissetmedim ama şimdi kesinlikle söyleyebilirim ki olmam gereken yerdeyim, seninleyim, ve burdayım.. buraya aitim..sana aitim..”
.. Prens mutluluktan gözleri dolmuş, dizlerinin bağı çözülmüş ve ayakları yerden kesilmiş bir şekilde.. Kıza sarılır.. “Seni yeni buldum asla bırakmayacağım, sen benimsin, bende senin..”  

Gece birlikte çıkarlar, ve Prens kızı evine bırakır.. Son bir öpücüğü’de unutmazlar.. ve yarın buluşmak için anlaşırlar.. Prens Beyaz Ferrari’sine biner ve gecenin karanlığında kaybolurken...

Telefon çalar ve kız uyanır.. Saat’e bakar bi de önünde hala devam etmekte olan film’e..
Bir soğuk su içip önce kendine daha sonra şansına söver ve belki rüyasına kaldığı yerden devam eder diye uyukusuna geri döner.. 

Wednesday 20 March 2013

Katil ve Maktûl


Kulağımda Bülent Ortaçgil çalıyor Teoman’la birlikte söylüyorlar Sensiz olmaz diyorlar.. Bu sabah yalnız uyandım, kahvaltım anlamsızdı diyor Teoman başında.. Ne de güzel söylüyor..

Kaptırdım kendimi bu melodiye gidiyorum, yapmam gereken işlerde bitmiş.. Haftalar önce hayat’ı sorgulama tuşumu kapatmıştım bugün yine açtım.. Tam şu anda hemde..  

İçimde hiç rahat olmadığım bir duygu.. Yalnızlık.. Gün geçtikçe ağırlığı daha da artıyor.. odamda yalnızım, duvarlar olmuş en yakın arkadaşım tavan ise flörtüm.. Bakıyorum sosyal medya’ya herkes gayet memnun hayatından, mutluluk maskeleri takılmış, kimse üzgün değil.. Durup düşünüyorum bu kadar komplike düşünen ben miyim sadece diye? Sadece üzülüp ağlayan ben miyim? Kimsemi üzülmez be kardeşim ! Bir bu beytambal krizler benimi buluyor ? diye.. Yok yine cevap yok herkes dışardan mutlu herkes çok iyi.Sadece ben mi berbat haldeyim ?! 

...diye düşünürken..

Ve gelen bir mesajla açılıyor eski defterler.. Kafada dolanıyor yine beni yıpratan düşünceler..

Ne zaman verdiğim değer kadar değer göreceğim? Ne zaman merak ettiğim kadar merak edileceğim? Ne zaman verdiğim sevginin karşılığını alacağım? Ne zaman teslim ettiğim her kalbim yerini paramparça pestili çıkmış bir kalp yerine tertemiz aynı sevgiyle teslim edilen bir kalbe bırakacak? Ne zaman insanlar bu kadar kötü olmayı bırakacak? Kalp bu kalp! Babanın malı değil! Karma diye birşeyde varmış, yok öyle bir şey kardeşim! Herkesin yaptığı yanına kalır. Ne ekersen onu biçersinmiş! Laf!

Her yeni biriyle tanıştığımda eline veriyorum bir altıpatlar al bu senin, çelik yelekte giymiyorum o insanın çok iyi bir olduğuna inanıyorum, ve verdiğim o altıpatları sadece beni korumak için kullanacak diyorum. . İnsanı en çok en güvendiği yaralarmış derler boşuna demiyorlar demek ki.. Ne zaman ki o altıpatları verdiğimi unuttuğum zaman gelir çatar ya, hah tam o sırada o insan çıkarır cebinden o tabancayı dayar anlıma.. gözümün içine baka baka sen bunu hakediyorsun der ve çeker tetiği.. O an sen onun için ölmüşsündür ama o seni öldürmüştür.. O Katil olmuştur sende Maktul.. güvendiğin insan inandığın insan seni vurmuştur.. Hemde bunun cezasını çekmeyen elini kolunu sallaya sallaya cinayetler işlemeye devam eden bir katil.. Yaptığı yanına kar mı kalacak diye düşünürken sen o elini kolunu sallaya sallaya çeker gider.. Kimsede ağzını açıp birşey söylemez, suçlamaz, yine önüne bakar ve hayatına kaldığı yerden devam eder.. Ve sen bunu unutamazsın..Yakıştıramazsın önce altında sebepler ararsın, kendinde hata ararsın ama bulamazsın..

Bir iz bırakır sende zamanla geçer dersin ama senin ilacın zaman değildir.. Yeni bir altıpatların sahibidir o izi senden silecek olan..  
Cebinde tabancan gezmeye başlarsın yine, bu sefer üstünde çelik yeleklerle, beklersin belki bu defa vuracak olan kişinin kurşunu üstümden seker ve gider diye.. Yada hiç vurmaz ölene kadar seninle beraber olur diye.. 

Tuesday 5 March 2013

Essayzadeler


Uyukuları kaçıran, iştahı saçma sapan saatlerde açan ve daha sonra normal saatlerde kapatan, kafein  ve redbull bağımlısı yapan..

Her üniversite öğrencisinin kabusu..

Ne kadar erken başlanırsa başlansın son gece’ye kadar bitirilemeyen, ve bizi gece gündüz huzursuz eden nemrut  sırf öğrencilere eziyet olsun diye icat edilen mendebur bir yaratık..

Bildiğimiz Essay.. Bildiğimiz Kompozisyon..Bildiğimiz işkence.

Evren’de genel olarak bu işkence’ye ortak oluyor zaten.. Ne zaman bom boş avaracı olsak sıkıntı’dan patlar yapacak hiçbirşey bulunmaz, ne yeni dizi olur, ne bir aksiyon.. Ama ne zaman ki bir essay’e başlamak gerekir hop bütün ilginç olaylar peş peşe sıralanır.. Yeni diziler eklenir, yeni farklı bir akım başlar sosyal medya’da normalde sıkıcı olan şeylerinde tam essay’i yazmaya çalıştığımızda nedense çok eğlenceli gelmeye başlar.

En önemliside 300 gün yağmur yağan ve havanın kapalı kasvetli olan bu ülkede o günlerde sıcaklık artar ve odaya giren güneş insanın içindeki yaşama sevincini oracıkta öldürür neden? Çünkü dışarı çıkamaz evde oturup o essay’i yazmak zorundasın! Ve bakarsın dışarı cıbıl cıbıl oynayan gezen insanlara sende evde laptop’una onlar güneş ışınıyla beslenirken sende ancak laptop’un ışığıyla beslenirsin.

Bunlara ek olarak’ta essay’e başlama evresi diye tabir ettiğimiz bir şey var.. Bir öğrenci eğer essay’e başlamaya karar verdiyse o dakikada başlamaz mutlaka üstünden 3-4 saat geçmeli ki o essay’e başlasın.

“Dur bunu da izleyim’de başlarım essay’ime.. Aaa biri resim eklemiş hemen bakalım. Bir bu arkadaşımın halini hatrını sorayım, skype yapalım, sonra başlarım. Aha! Bu dizinin yeni sezonu başlamış hemen izlemeliyim! O müthiş bir bölümdü hemen bunu izleyen arkadaşımla bir skype yapayım ve diziyi tartışalım. E saat 8 olmuş en teferruatlı yemek neyse onu yapayım. Yemek yerken’de bir dizi açayım, yemek bitti e dizi bitmedi, kahvemide yapayım bari dizi bitene kadar izlerim hem daha uyanmış olurum, daha iyi konsantre olurum. Aaa saat 2 olmuş e yatayım bari bu saatte okusamda anlamıyorum zaten, yarın başlarım..”

Bu kısır döngü böyle döner gider.. Öncelikle  o essay’e ne kadar geç başlanırsa panik oranının artışı, bunu Yenilen çikolatalar, tüketilen kahveler, her yarım saat arası geçirilen sinir krizleri, bu bölümü seçmekle hayatımın en büyük hatasını yaptım’lar takip eder  ve ben okulu bırakıyorum ile kapanış yapılır.

Bunu’da yazıp bütün avaracılık hakkımı doldurduğuma göre ben yatayım, artık yarın başlarım Essay’ime.

Elbet o essay bir gün bitecek, ama o gün hiç bir zaman son günden önce gelmeyecek..