Sunday 24 February 2013

Anason'un Dili

Beni hepiniz tanıyorsunuz, benim özüm anason'dan gelir, genel olarak beni su ve buzla karıştırarak içerler. Bazı sofralarda ise Aslan Sütü lakabını uygun görürler bana. Yanımada her zaman bir arkadaş uydururlar Meze diyorlar halk arasında, geniş bir menüsü var bu benim yanımda olan mezelerin.. Ama ben ençok yanıma kavun ve beyaz peynir yakıştırırım.. Geniş bir meze menüsü olmasada olur ama ben asla beyaz peynirsiz veya kavunsuz bir bünyeye karışmam.. Ha ikisi aynı anda olmasada olur ama her halukarda mutlaka bir tanesi olsun olur..

Çok geniş çaplı bir kitlem var benim.. Herkes heryerde içer beni, ama her bünyede aynı tepkileri gösteririm, öyle diğer içkilere benzemem ben.. 

İnsanların beni neden bu kadar sevdiğinide çözebilmiş değilim.. İnsan keyifli olsada beni içince efkarlanıyor.. Elimde değil işim bu, birinin kanına karışıpta efkara sokmadığım olmamıştır bu hayatta.. Zaten eminim işimde bu kadar iyi olmasaydım beni bu kadar tüketen insan evlatları da olmazdı..

Bünyeye girerkenden kendimce yapmam gereken görevler var ve bu görevler evreler halinde aşşağıdaki gibidir..

1) Çakır Keyiflik :Hafif bir baş dönmesi yaratıp, insanı bir an olsun uyuşturmak ve mutlu olduğuna inandırmak.

2) Bunalım Başlangıcı : Baş dönmesinin ardından kişiyi derin düşüncelere daldırmak ve bunu yaparken biraz beyaz peynir ve diğer meze arkadaşlarımdan ek yardım almak.

3) Salaklık : Beni bünyesine alan kişiyi daha fazla içmesi gerektiğine inandırmak.

4) Orta Derece Bunalıma Geçiş: Kişiyi Hareketli şarkılar yerine efkarlı şarkıları seçmesi gerektiğine inandırmak.

5) Mazoşistlik : Bünyede beynin en saklı olan senaryoların yerini bulup ortaya çıkartmak ve hiç gerek yokken kabuk bağlayan yaraları, unutulan anıları, mazileri tekrar yüz üstüne çıkartıp kişinin bundan haz almasını sağlamak.

6) Doyumsuzluk :Bu senaryolardan mütevellit kişiyi biraz daha anason takviyesi yapmak zorunda olduğuna inandırmak.

7) Suçluluk : Kişinin kendini gömülü bazı anılardan dolayı suçlaması ve hiç alakası olmayan bir konu üzerinden bunalıma girmesini sağlamak. 

8) İnkar : Kişinin aslında o anda keyifli olduğunu ve kafasındaki sorulardan senaryolardan kaçması gerektiğini, eğer o an bir keyifli şarkı çalıyorsa ona eşlik etmesi gerektiğini ayrı yeten hayatında olan biteni kendine sorun etmemesini "Ammman banane bee!! Koy g***ne rahvan gitsin!" dedirtmek.

9) Kabulleniş : Kişinin kendinin aptal olduğunu ve o an kafasında geçen herhangi bir konunun aslında onun hatası olduğunu ve artık geçmişe geri dönemeyeceğini, olayları olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini sağlamak. 

10) Pişmanlık : Kişinin ertesi günü "O son bardağı içmeyecektik a dost!" ve bütün günü "Keşke dün o kadar içmeseydim" dedirterek geçiren son ama en etkili evre..

Benim bu dilimi ancak beni bünyesine alanlar bilir ve asla ama asla bir ortamda sadece bi kadeh içip bırakılacak ve içipte efkarlanılmayacak bir içki değilim..

Övünmek gibi olmasın ama Bir daha asla içmem dedirtmeyen,işini layığıyla yerine getiren ve herkesi tekrar tekrar beni bünyesine almasına teşvik ettiğim tek ve yegane içkiyim..

Benim söyleyeceklerim bu kadar sevgili tüketicilerim, bir sonraki Anason Masa'sında sizi yine bekliyor olacağım..

Ve dostlarım son olarak gerçekten O son Kadehi içmeyecektiniz!

Hadi Kalın Sağlıcakla! 

Thursday 21 February 2013

İçimizde Kalan Sözler


Herkesin hayatında en az bir defa olsun söylemek istediklerini söyleyemediği bir an’ı vardır. İçinden öğretmene küfreden, annesine veya babasına bağırmak isteyip susan, kavga ettiği bir insana o sırada aklına geldiği anda tıkanıp söylenememiş ve keşke söyleseydim dedirten sözler..

Söylenmemiş her söz içimizdeki cümle kalabalığına eklenir yine, her gün mideden çırpınıp çıkmayı bekleyerek, beynin içinde fırtınalar kopararak, her an farklı bir senaryo kurar beyinde bu içimizde kalan sözler.. Bağırır içinde, çığlık atar.. “Bırak beni çıkayım, söyle artık sende rahatla bende, daralıyorum içinde kalmaktan artık! Yeri geldiğinde söyle bizi, çıkar ağzındaki baklayı artık da kurtulalım! “ Der durur..

İnsan düşünür..farklı anlarda, farklı “keşke söyleseydim!” dediği cümleler sıra olur.. Başlar bir migren ağrısı gibi gelen ani ve seri bir ağrıyla kafasında uçmaya sözler..

Uçuşur sözler ve senaryolar her geçen gün insan’ın kafasında yine, aynı sahne oynanınca ise o senaryo silinir yerine yeni senaryo gelir ve yine içimizde kalır o sözler..

Bir söylese insan rahatlayacak, ama işte gurur denilen o hastalıklı hissiyat önümüzde hep bir engel, aşılması imkansız olan, hep önümüzde duran ve ne zaman o engel aşılsada hemen ardında gerçeklerin yüzüne vurulmasını sağlayan bir duvarın olduğunu bildiği için insan, ve o duvarla yüzleşecek cesarete sahip olmadığı için kişi o engeli aşamaz. Zaten gerçekler her zaman acıtır bizi, duymaya hazır değilsek eğer.. Ve hiçbir zaman hazır olamayız, kafamızda en kötü senaryoları kurup sonrasında ise aslında o en kötü senaryonun en iyi senaryo olduğunun farkına varır ve dumur oluruz..

Bu defa sütten ağzımız yanar ve başlarız yoğurt’u üfleyerek yemeye..

Ve sonrasında gelen Uykusuz geçirilen geceler, gün içerisinde dalıp giden gözler.. 

İçimizden hergün atmak istediğimiz ama bir türlü atamadığımız..

Kanser gibi içimizde gezen bizi her geçen gün zehirleyen..

Hep içimizde kalan ve hiç bir zaman dışarıya çıkamayan sözler..

Saturday 9 February 2013

Unutulan Geceler



İngiltere’nin en soğuk zamanlarında ödevlerden başımızı kaldırmayacak duruma gelip, skype’ta kurulan hayallerle en acınası hallerimizle başladık konuşmaya.. Aralıktaki tatilde sadece en yakın arkadaşlar belirli bir mekanda oturup içip içip sadece sohbet etmek tek hayalimiz olmuştu.. Haa gecenin sonunda yenecek tantuni ve lahmacunlarıda hayallere eklemeyide unutmadık. O an sadece hepimiz yalnız ve hem birbirimizi hem ailemizi özlemiş halde sadece bu hayallerin  gerçek olmasını istiyorduk..

Ve gerçekleştirdikte.. Ama sadece bir gece değil.. Sayısını unuttuğum ama anılarını hiçbir zaman unutmayacağım sayıda geceler oldu.. Yazılara dökmek gerekirse şöyle oldu..
 
Gecelerin birinde benim en bunalımlı doğum günümde toplandık.. Bu sefer mekan rahattı evde oturalım dedik.. Herkes kendi istediği içkisini getirdi oo masaları donattık.. Kurduk müzik sistemimizi.. Kıtlıktan çıkmış gibi yedik.. 3 gündür su içmezmiş gibi içtik.. Yanımda olması gerekenlerin hepsi yanımdalardı teker teker.. Açtık Mezdekemizi başladık dans etmeye, ne elbise ne birşey.. Herkes kot, t-shirt.. Yemişiz süslenip çıkmasını dedik.. O kadar yemeği yer rahatça göbeklerimizi tokuşturarak dans ederiz dedik.. Saatler yine aktı gitti.. Yine sohbet tatli niyetine yendi bitti..

Doğum günümdeki eğlenceden aldığımız gazla birlikte, yine gittik canlı müzik yapan bir bara.. Bu defa kotları attık, moda haftasına gidermiş gibi giyindik.. Çektik altımızada en güzel “Yüksek Ökçeli Pabuçlarımızı” .. Mekanda Bir biz bir cin tonik birde sahnedeki grup varmışçasına herkes halinden memnun bir eğlendik düşman çatlatırcasına.. Sandalyenin üstüne çıkanlardan.. Birbirine sarılıp şarkıyı söyleyenlere kadar menüdeki her çeşit insan bulunuyordu o masada.. Solist damardan giriyor bizde o acıyı hissederek şarkıya eşlik ediyorduk..üstüne oynak bir parça çalıyor onada eşlik ediyorduk.. Aşk acısımı çekiyorduk, çok büyük bir aşk mı yaşıyorduk.. Hayata küsmüydük, yoksa barışıkmı? O kadar karışık bir repertuara eşlik ediyorduk ki.. Herkes bir kimlikten çıkıp diğerine bürünüyordu.. Herkesin tek bir ortak yanı vardı, herkes mutluydu o an orda olmaktan mutluydu ama.. Sallamışız hayat dertlerini, gelecek gaylesini, sorumlulukları.. O gece İçtik cinleri döktük dertleri.

Son gecemizde ise.. İki kafadar bir araya geldi yine tatile ilk başladığımız mekanda tatilimizi sonlandırmaya.. Bu sefer şaraplar eşlik ediyordu bize.. Tatlı tatlı demleniyorduk.. Son gecemizi artık bulunduğumuz yere aylar sonra geleceğimizi düşünerek düştü yine çenemiz.. Yine bildiğimiz her zaman konuştuğumuz konuları konuştuk, o gece bütün çıplaklığıyla konuştuk bütün gerçekleri.. Birbirimizin yüzüne vurduk herşeyi.. Hayat gaylesi, sorumluluklar, ilk gece düşünmek istemediğimiz ve konuşmak istemediğimiz herşeyi o gece konuştuk.. Şaraplarımızın son damlasına kadar konuştuk durmadan..

Ve yine ayrıldık o bardan.. Yine özlemle ve yine konuların birikeceğini bile bile.. İlk adımları atarken bile özledik o geçirdiğimiz geceyi.. ve birlikte geçirdiğimiz her geceyi..

İnsan ne kadar sevmesede özlüyor işte ülkesini.. Yine döneceğini bile bile özlüyor sohbetle taçlandırılan her geceyi.. Özlüyor işte.. 

Monday 4 February 2013

Yalnızlık

Yalnızlık çoğu insana göre çok kötü bir şeymiş gibi algılanıyor.. Yalnız insan, üzgün insandır diye düşünüyorlar, yalnızlık allaha mahsustur deniliyor bir de üstüne.. bunu söyleyenler yalnızlığın esas güzellikleriyle karşılaşmamıştırlar, bir nevi cahil insanlar, görmemiş ve bir o kadarda korkak varlıklar bunlar.

"Yalnızlık" kime göre ne demek? Benim için yalnız demek bir insanın etrafında hiç kimse olmaması demek, başkasına göre sevgilisi olmaması..

'Kimine göre hasta insanın kaçışıdır, kimine göre de hasta insanlardan kaçış..'
Benim için ise yalnızlık paylaşılamayacak kadar özeldir.
Benim yalnızlığım ise kimsenin olmayacağı sadece müziklerin eşlik edeceği özelim demektir.. yaşadığım evde yalnız olmam demek..Gezerken yalnız olmak, alışveriş yaparken, film izlerken, kitap okurken, boş boş yürürken.. Düşünürken..

En sevdiğim zamanlarım, yalnızlığım..

İnsan yalnız olmadığında düşünemez çünkü kendini tanıyamaz, esas isteklerini bilemez, kendi kendini dinleyemez.. Bazen öyle insanlar görüyorum ki yalnız hiçbirşey yapamıyorlar.. Onları gördükçe de ben bunalıyorum.. Belki benim düşüncem yanlış, belkide ben kaçan hasta bir insanım ve yalnızlığımla hasta insanlardan kaçtığımı sanıyorum..bilemem..

İnsanın kendini dinlemesi lazım arada bir, her gün olmasada.. Tanıması lazım bedenini, iç sesini, bilmesi lazım isteklerini, derine inmesi lazım, kendinin, kişiliğinin derinliklerine inmesi lazım..

Aynı bir müzik enstrümanı gibi düşünmeli insan kendini.. Güzel duyulması için önce kendini keşfetmesi lazım.. Notaları bilmesi lazım, enstrümanı nasıl kullanacağını öğrenmeli.. Daha sonra diğer enstrümanlarla buluşmalı.. Önce kendisini çalmalı, kendisinden güzel melodiler çıkarmalı ki diğer enstrümanlara katılsın..

Kalabalık içinde de yalnızım bazen.. Benden notalar çıkıyor ve etraf beni dinliyormuş gibi hissediyorum, onlar büyülenmesede, duymasalarda, dinlemeselerde o notaları benim duymam, benim dinlemem herşeye bedel oluyor..

Ve her yalnızlığımın sonunda daha keşfedilmemiş tekniklerini öğreniyorum enstrümanımın ve daha başka notalar çıkmaya başlıyor..

Yeni besteler çıkıyor ardından ve oluyor işte.. Ama daha zaman gerekiyor.. Diğer enstrümanlara katılmak için.. Az biraz zaman ve sabır gerekiyor tam artık "Ben Hazırım!" Demek için..

Denemeler sürüyor, çalışmalar devam ediyor, herşey hazır olmak için..

Herşey devam edebilmek için..

Herşey diğer enstrümanlara katılabilmek için..