Kadın oldun mu,
başını öne eyeceksin arkadaş. Bu böyle.. En azından bu ülkede böyle.. Geçen sene
ki gibi bu sene de bir aylığına staj’a geldim İstanbul’a.. Benim bu şehri ne
kadar sevdiğimi bilmeyen yoktur. Her zaman her şehrin kötü tarafları olduğu
gibi bu şehrin de kötü tarafları var.. Mesela trafiği.. İstanbul trafiğinden
şikayet etmeyen yoktur bu ülkede.. Ben bile geze geze gitmeyi sevdiğim halde
İstanbul trafiği zamanı gelir beni bile çileden çıkartır ama gel gelelim o uzun
süreli trafikten sonra Beşiktaş vapurunu son dakika yakalama heyecanı ile
vapura atlayıp denizde seyir haline girince bütün o trafiğin sağladığı sinir
bozukluğu bir anda uçup gider.. Vapur gezisi benim zaten en çok sevdiğim gezme
türü..
Bineceksin
vapura, alacaksın çayını ve iki yakayıda göre göre gezeceksin hele tam güneşin
batışına denk geldiysen, böyle bir keyif başka yerde yok .. Ve bunlar sadece
2.15 TL’ye.. Bu 2.15 TL’ye ne dahil bir de biliyormusunuz? Sözlü taciz, göz
tacizi hatta çok şanssızsanız el ile taciz.. Ama açık giyindiysen senin hakkın
bu tür tacizler, ne de olsa tahrik ediyorsun karşındakini.. Eğer kadınsan
bu tür tacizlere maruz kalmak
zorundasın. Kadın olmak başlı başına suç bu ülkede.
Her gün okuyoruz,
İstiklal’de kaç kişiye tecavüz edildiğini, elle taciz ve hatta önce tecavüz
sonra cinayet.. Bunları bildiğimiz için, gayet kapalı giyinerek İstiklal
caddesin de yürüyoruz, Cumartesi gecesi, müthiş kalabalık ve babamız, dedemiz
yaşındaki insanlar gözleri ile iğrenç bir şekilde taciz ediyorlar, kadın
olduğun için orda utanç duyuyorsun.. İstanbullu çok yakın bir arkadaşımın bizi
uyarmıştı “Laf atanlara dönüp laf söylemeyin, ne olacağı belli olmaz diye.”
Benim gibi biri
için laf söylemeden yürüyüp gitmek gururuma yedirebileceğim bir şey olmadığı
için nasıl sinir olarak yürüyordum belli değil. Hatta göz göze gelmemek ve
duymamak için başımı öne eğip yürüyordum. Kadın olduğum için başımı eğip
yürüyordum! Bana biri Kıbrıs’ta laf atsa veya durup baksa nerde olursam olayım
üstüne yürür hatta kafasına ne bulursam geçiririm herhalde. Bu benim, ve benim
gibi bir insanı başını öne eğdirip yürütüyorlar. Bunu başarıyorlar. Güzel,
çirkin, zayıf, yabancı, Türk olman bir şeyi değiştirmiyor, eğer cinsiyetin
kadınsa bitmişsin arkadaş, en başta suçlusun, yediğin bütün lafları hakediyorsun.
Doğuştan haksızsın. Bize öğretiliyor, taksimde şort giyilmesin veya oranı
buranı kapat diye, kim ne isterse giyer kime ne?! Sen esas oğluna tecavüz
etmemeyi öğret, o hastalıklı kişiliğini al Cerrahpaşa’ya veya Bakırköy’e götür
belki tedavisi vardır belki insan olur.
Cinayetin hiç bir
haklı sebebi olmadığı gibi, tacizin, tecavüzün de haklı hiç bir sebebi yoktur.
Kadın isterse kıçını başını açar, isterse bikini ile gezer, bu senin ona
hastalıklı gözlerin ile bakıp aman tahrik oldum diye düşünüp tecavüz etme hakkını
veya taciz etme hakkını vermez! Hata mahkemelerde, hata bunları yetiştiren
kültür de, hata “yüce” ceza sisteminde. Sen eğer tecavüz’ü bir kere haklı
çıkartmışsan bitmişsindir. Tahrik unsurunu hafifletici sebep olarak sunarsan,
tecavüzü suç olarak göstermezsen, senin kızına da karına da tecavüz etmek
kaçınılmaz olmuştur. Kendi ellerinle ülkedeki bütün erkeklere tecavüzün tacizin
suç olmadığını ilan etmişsindir.
Bir kadın olduğum
için bunları yazmak benim görevim, o taciz edilenler benim hemcinsim, benim
kardeşlerim ve bu benim midemi bulandırıyor. Ağır gelebilir yazı, ama gerçekler
bunlar. Gözlerimizi kapatıp kabullenedebiliriz, başımızı eğip yürümeye devam da
edebiliriz, hiç bir şey olmamış gibi yapabiliriz. Böyle yaptıkça tecavüz
edenlerden, taciz edenlerden hiç bir farkımız olmadığını kabul etmiş, en az o
suçları işleyenler kadar iğrenç bir kişiliğe sahip olduğumuzuda kabul etmiş
oluruz. İstanbul’u çok seviyorum, ama kadınsan ve eğer bu şehre veya bu ülke’ye
adım atıyorsan, her şekilde suçlusun, aksini iddia eden ise hayatında hiç
İstiklal caddesinde gezmemiştir. Net.