Bende bir takıntı
var, bir filmi bir defa izlemekle kalmıyorum hiç bir zaman. Daha önceden
izlediğim bütün filmleri tekrar tekrar izleyebilecek bir insanım. Neden
bilmiyorum. Çokta keyif alıyorum. Anormal bir özelliğim daha işte.
“Eat, Pray, Love”
filmini izledim biraz önce. Tekrardan. Kadın gitmek istediği şehirlere gidiyor,
kilosunu düşünmeden yemek yiyor, ve aşık oluyor. Aşksız bir filmde yapmasalar
olmaz sanki. İlk izlediğim günden beridir Bali’ye gitmek en büyük hayallerimden
biriydi. Bugün tekrar izledim ve oraya taşınmaya karar verdim. Ne zaman olduğu
meçhul tabi.
Bu ara böyle
ismimi kimsenin bilmediği, hiç tanımadığım bir yere gidesim var. Geçmiş hayatım
yokmuş gibi davranıp, yeni bir başlangıç yapmak gibi. Ben ne zaman bu filmi
izlesem bana birşeyler oluyor. Yine felsefik takılmaya başlayıp, ah hayat şöyle
olsaydı böyle olsaydı diye düşünüyorum.
Endonzeya benim
ütopya’m oldu artık, bütün gün orda yemek yeyip kilo almıyormuşuz, sonra aşık
olup aldatılmıyor veya terkedilmiyormuşuz, yılın her günü
güneşlenebiliyormuşuz, herkes dışarıda adeta bir müzikaldeki gibi durmadan dans
ediyormuş, arada bir yağmur’da yağıyormuş ama olsun kahvemizi koyup yağmur’un
kokusunu içimize çekiyormuşuz. Oda gerek tabi. Para önemini kaybediyormuş, ve
moda diye birşey de yokmuş. Herkes otantik giyiniyormuş, kimse kimseyi
yargılamıyormuş. Benim kafam’da böyle küçük bir yer oluştu. Tamam az biraz
gerçekçi olalım, aşırı yemek yeyip kilo almamak diye birşey söz konusu bile
değil.
Ben oraya
yerleşiyorum ya.
Ama önce bitirmem
gereken bir okul, bakmam gereken bir hayat’ım var.
Belki 20 yıl
sonra, emekliye ayrılıp felsefik akımlara kendimi bırakmaya karar verince
yerleşirim.
Endonezya’lı bir
koca bulur, bütün gün yer, şişmanlar ve yuvarlanıp gideriz işte.
Ya da ona benzer
birşey.
No comments:
Post a Comment