Bu evin bir çekim
gücü var. Her gelenin bu eve bir problemi var. Problemli insanları çekiyor bu
ev. Ruh hastası manyak arkadaşlarımız var etrafımızda. Hepsinin kafa gidik,
hepsinin psikolojileri bozuk, trajik olayları kendi kendimizce düzenleyip daha
trajik yapıp kahkaha atarak gülüyoruz. Gülüşmelerden sonra ise ağlama krizleri
geliyor. Ama bu evin bir de sihri var.. Buraya gelen herkes aradığı sorunun
cevabını buluyor. Sorular cevaplanıyor, ruhun hasta olan bölgeleri iyileşiyor.
Evde soru soran,
dışarı çıkar çıkmaz sorusunun cevabını buluyor. Ev ev değil sanki reiki
merkezi. Sevgi içinde içinde, soruların cevapları sende. Nah sende. Evin
içerisinde yaşayanlar dışında herkesin soruları cevaplanıyor böyle bir şey var
mı? Ev kendi sahiplerine sırt çeviriyor. Evde yaşayanlar ise içlerindeki
öküzlerle uğraşmaya devam ediyor. Öyle bir öküz ki oturuyor böyle göğsünün tam
orta yerine, öküz ya bu, kalkmak bilmiyor, itiyorsun itiyorsun, de get diyorsun
yok canısı gitmiyor,
“Ben burayı
buldum ben sana ağırlık yapacağım nah giderim, çık evden yine de göğsünde oturmaya
devam ederim, beğen beğenme, ben burdayım!” az biraz da çimen getirip beslememi
de isteyecek şerefsiz. Bak hala oturuyor.
Evde ne
televizyon var ne bir şey zaten Lost izlemeye başlamışım, kafam patates’e
dönmüş, evin başka problemleri, bağlanmak bilmeyen internet antenleri, okula
git gel kafa patlat mal gibi derslere bakmak yetmez miş gibi bir de öküzüm eksikdi.
İyi otur orda, mal mal trene bak. Göğsümün ortasında sanki kocaman bir taş gibi
otur orda, nefes almamı engelle, yediğim yemeğin tadını engelle, hislerimi
engelle, engelle anasını satayım. Öküzsün ya, yaparsın. Sonuçta çimen yemek
için ve önünden geçen trenlere bakmak için yaratılmışsın. Başka göğüs’mü
bulamadın oturacak da geldin benimkine oturdun, tam herşey yoluna giriyor,
tamam derken ne gereği vardı öküzüm buraya oturmanın. Ne gereği var böyle bana
baskı yapmanın?
Hani hissedersin
ya, bir şeyler ters gider, ya da bir sınavın sonucunu beklersin, böyle üstünde
filler öküzler oturur sonra rahatlarsın ve üstünden fillerin öküzlerin
kalktığını hissedersin. Tam öyle bir şey, sınavın sonucunu bekler gibi, güzel
haberin sonucunu bekler gibi, güzel bir şeyin olacağının habercisi gibi bu öküz
üstümde. Elbet çıkıp gidecek çünkü, biraz orda takılmaya ihtiyacı var sanki,
cevaplar bulmak için, öküzün insan’ın göğsüne oturması icap eder belli ki.
Öküzler
sevmedikleri, benimsemedikleri yerde oturmazmış derler, vardır bir sebebi oraya
oturmasının. Çıkar kokusu elbet.
Öküzsen de
öküzsün, ama benim öküzümsün. Başkasının göğsü’ne gidene kadar benimle kalmaya
yükümlüsün.
No comments:
Post a Comment