Tuesday 14 October 2014

Filler. Öküzler. Çimenler.

Bu evin bir çekim gücü var. Her gelenin bu eve bir problemi var. Problemli insanları çekiyor bu ev. Ruh hastası manyak arkadaşlarımız var etrafımızda. Hepsinin kafa gidik, hepsinin psikolojileri bozuk, trajik olayları kendi kendimizce düzenleyip daha trajik yapıp kahkaha atarak gülüyoruz. Gülüşmelerden sonra ise ağlama krizleri geliyor. Ama bu evin bir de sihri var.. Buraya gelen herkes aradığı sorunun cevabını buluyor. Sorular cevaplanıyor, ruhun hasta olan bölgeleri iyileşiyor.

Evde soru soran, dışarı çıkar çıkmaz sorusunun cevabını buluyor. Ev ev değil sanki reiki merkezi. Sevgi içinde içinde, soruların cevapları sende. Nah sende. Evin içerisinde yaşayanlar dışında herkesin soruları cevaplanıyor böyle bir şey var mı? Ev kendi sahiplerine sırt çeviriyor. Evde yaşayanlar ise içlerindeki öküzlerle uğraşmaya devam ediyor. Öyle bir öküz ki oturuyor böyle göğsünün tam orta yerine, öküz ya bu, kalkmak bilmiyor, itiyorsun itiyorsun, de get diyorsun yok canısı gitmiyor,

“Ben burayı buldum ben sana ağırlık yapacağım nah giderim, çık evden yine de göğsünde oturmaya devam ederim, beğen beğenme, ben burdayım!” az biraz da çimen getirip beslememi de isteyecek şerefsiz. Bak hala oturuyor.

Evde ne televizyon var ne bir şey zaten Lost izlemeye başlamışım, kafam patates’e dönmüş, evin başka problemleri, bağlanmak bilmeyen internet antenleri, okula git gel kafa patlat mal gibi derslere bakmak yetmez miş gibi bir de öküzüm eksikdi. İyi otur orda, mal mal trene bak. Göğsümün ortasında sanki kocaman bir taş gibi otur orda, nefes almamı engelle, yediğim yemeğin tadını engelle, hislerimi engelle, engelle anasını satayım. Öküzsün ya, yaparsın. Sonuçta çimen yemek için ve önünden geçen trenlere bakmak için yaratılmışsın. Başka göğüs’mü bulamadın oturacak da geldin benimkine oturdun, tam herşey yoluna giriyor, tamam derken ne gereği vardı öküzüm buraya oturmanın. Ne gereği var böyle bana baskı yapmanın?

Hani hissedersin ya, bir şeyler ters gider, ya da bir sınavın sonucunu beklersin, böyle üstünde filler öküzler oturur sonra rahatlarsın ve üstünden fillerin öküzlerin kalktığını hissedersin. Tam öyle bir şey, sınavın sonucunu bekler gibi, güzel haberin sonucunu bekler gibi, güzel bir şeyin olacağının habercisi gibi bu öküz üstümde. Elbet çıkıp gidecek çünkü, biraz orda takılmaya ihtiyacı var sanki, cevaplar bulmak için, öküzün insan’ın göğsüne oturması icap eder belli ki.

Öküzler sevmedikleri, benimsemedikleri yerde oturmazmış derler, vardır bir sebebi oraya oturmasının. Çıkar kokusu elbet.


Öküzsen de öküzsün, ama benim öküzümsün. Başkasının göğsü’ne gidene kadar benimle kalmaya yükümlüsün. 

No comments:

Post a Comment