Thursday 4 September 2014

Bir Beden. İki Kişi.

Bu yaz muhteşem bir yazdı, aynı sınıfta okuduğum arkadaşlarım, ortamdan tanıdıklarım sevdiğim çoğu insan Üniversiteden mezun olmuştu. Bu arada bende aynen 4 senelik çalışıp, didinme, bunalımlar, bayılmalar, stresslenmeler, kendini kaybetmeler vebenzeri bin bir türlü fiziksel ve duygusal komplike durumlar sonucunda o diploma buraya gelejeeeek dedik ve geldi! 

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım o diploma'yı almaya giderken, giydiğimiz cüppelerden midir yoksa gerçekten aldığımız başarıdanmıdır bir gurur bir hava vardı ki sormayın gitsin.. Sanırsın diplomayı alınca iş hazır, evler, arabalar, yatlar, katlar o great hall'ın dışında bekliyor olacaktı. Ama olsun be, o duygu, o cüppe, elimde olsa her gün giymek isteyebileceğim suni bir gurur mekanizması. Eveeet mezun olduk!!! Yihu , kutlamalar, sarhoşluklar, bayılmalar, bardak tokuşturmacalar.. E bir sonraki adım? Kısmet, alnımızda ne yazdıysa o. 

Kim görse aynen bu cümle ile karşılıyorlardı beni : "Tebrikler Avukat Hanım!! Hayırlısı olsun daha nice başarılara!" 

O cümleyi söylüyorlardı ya, sanırsın bir Harvey Specter, sanırsın bir Jessica Pearson var içimde. (Suits dizisini izlemeyenlere söylüyorum, bunlar böyle çok paralı New York'un tepesindeki camlı koca binalardan aşşağıya bize pis fakirler diye bakıp havyar ve şampanya ile beslenen avukatlar oluyor).

Çok teşekkür edip, aynı gururu onlarında yaşamasını dilerken bir yandan da aynı sorulardan yoruluyorum. Ee bir sonraki adım? Bir arap şeyhi bulup evlenip, evimizde 89 tane beyaz kaplan ile yaşamayı planlıyorum. Arkadaşlar, anneler, büyükler bu devirde yeni mezun birine gelecek planları sorulmaz! Cebinde beş kuruşu yok, iş bulamaz, napacağını bilmez, mezun oldu diye bunalımdadır yeni mezunlar! Yapmayın gözünüzü seveyim, siz o soruyu her sorduğunuzda bizim başımızdan aşşağı kaynar sular dökülüyor. 

Bana o soru her zaman sorulduğunda ise böyle ip istiyorum asılmaya. Böyle yanımda portatif bir ip taşısam mesela şöyle soruyu sorduklarında ipi çeksem yer yarılsa da yerin dibine girsem. O soruya cevap vermektense yer altında solucanlarla arkadaş olur geleceğimi düşünmem daha iyi. Benim için ise bu daha kötü. Çünkü benim içimde iki tane karakter var. (Şizofren değilim, acaba mı la?!) 

Bu karakterlerden biri, gözü yükseklerde, kalem eteği ve müthiş topukluları ile gelecek vaad eden bir avukat hanım kızımız. Avukat olmasa bile o camlı koca binaların içinde hukuk departmanında herhangi bir sıfat ile çalışan bir birey olacağım. O kalem etek giyilejek! Ama o yüksek yerler var ya, hayatını feda edeceksin, bu böyle kimse aksini iddia edemez.

 Eğer statü istiyorsan, kariyer yapmak istiyorsan ve o chanel çantayı takmak istiyorsan bütün gençliğini heba edeceksin karrreşim. Çalıştık biliyoruz, hele ki ben stajyer olarak çalıştım, stajyer dediğin ne ki, fotokopi makinası ile dostluk kuran bir birey, boş işler müdürü, ayak bağı. O halde bile saat kaçlara kadar kalıyordum ofiste, ben deyim 6 sen de 7. Ee eve gidiceksin de soyunup döküleceksin de dinleniceksin de yemek yapacaksın ohooo gün biter oldumu sana haftanın 5 günü böyle.. E ne yaşadık? Enerjin yok bir kere ama o camlı binanın üst katlarına çıkacaksan, başarıya giden yolda çekilen çile kutsaldır diyeceksin, canın çıkana kadar çalışacaksın bebem, başka yolu yok. 

Benim içimdeki diğer karakter ise, özgür kız. Nil Karaibrahimgil'in turkcell reklamı için çektiği bir klip vardı bildinmi? Öyle otlaklarda gitar çalıp söylüyordu küçükken ne özenirdim o hatuna. Mesela tek yapmak istediğim, sırt çantası alıp, ilk uçak nereye ise oraya! Adana falan olmasın yalnız burada otantik, deniz kenarı, sıcak iklim bir yerden bahsediyorum. Bali mesela. (Dipnot: o Bali'ye elbet bir gün gidilejek arkadaşlar. Evleneceğim Adama Dipdip not: Balayında beni Bali'ye götürmezsen hayatını cehenneme çeviririm. Happy wife, happy life. Eh? :)) ) 

Neyse konudan sapmayalım. Böyle cebimde hiç param olmasın, otostop çekerek gezeyim, garsonluk yapayım, deniz kenarı mümkünse, surf yapmayı öğreneyim (Buda içimde bir ukde olarak ölecem ha, o Blue Crush filmindeki gibi bir surf yapamadan göçüp gidejeeeem :( ) .. Sonra yemek! Evet!!! Bir sürü abuk subuk yerli yemeklerden yiyeyim! Her ülkenin, şehrin özelliğini barındıran en antin kuntin yemekleri yeyim! Şişmanlayım! Mutlu şişmanlayım ama.. Hiç böyle oturaklı bir hayatım olmasın, yerim belli olmasın.. Göçebe gibi gezip dolaşayım, bir sürü arkadaş.. 

Ben çok Amerikan filmi izliyorum biliyorum. Hep bundan bu içimde yaşadığım kişilik bölünmeleri..

Allahta seni bildiği gibi yapsın Amerikan sineması, iki kişiliğim var ikisi de senin eserin. İleride büyük adam olunca size dava açıcam bak görürsünüz, psikolojimi bozdunuz be. Normal insan gibi, evleneyim çoluk çocuğa karışayım tek odalı evim olsun gibi benzeri hayallerim olsaydı nolurdu?! 

Ah Amerikan sineması.. Ah bu okuduğum kitaplar.. Ah bu Amerikan dizileri.. Kültürlü olacağım diye daha beter manyak oldum ya. Oda ayrı bir olay..

Hangi karakter birinci gelecekmiş bir 10 sene sonra öğreneceğim heralde. 

Ya bir fragmanı izleseydim bari neler olacak, ne gibi bir hayat olacak? Ha? Olmaz mı? 

Tamam ya, yaşıyorum ben öyle gelişine o zaman. Gelişine geldiği gibi fırsatlara vururum o zaman, vurup gol mu olur yoksa outamı gider top. Bakalım. Gelişine bi gelsinde o top, Messi mi Sabri mi olurum orası tartışılır. 


No comments:

Post a Comment